Aladağlar Emler Tırmanışı, Karayalak Vadisi ve Çelik Buyduran
DDDSK - Deniz Tokay, Cengiz Taçyıldız - 7-8-9 Ağutos 2009
Ağustos ayının ilk haftasında şehirden iyice bunalmış bir halde Cengiz Taçyıldız ile birlikte Aladağlar'a doğru yola çıktık. Hedefimiz Emler Zirve'ye tırmanmak. Cuma sabahı otobüsle Niğde'ye hareket ettik. Garajda bizi kuzenim Yunus karşıladı. Bir an önce Sokullu Pınar kamp alanına varıp yürüyüşe başlamamız gerektiği için Yunus'un yemek teklifini geri çevirmek zorunda kaldık ve fırsat olursa dönüşte görüşmek üzere ayrıldık. Niğde eski garajdan hareket eden Çamardı minibüsleri ile öğle saatlerinde Niğde'den ayrıldık. Yaklaşık bir saat sonra Demirkazık Köyü kavşağında bulunan köprüde indik. Oradan bir araçla önce Mümtaz Çankaya dağ evine gittik. Dağ evinde bir mağara keşif grubu ile karşılaştık. Aralarında bir arkadaş hiç yabancı gelmedi, TDF kamplarından tanıştığımız Cem Kıyak, ayak üstü Emler hedefimiz ve Karasay Eznevit'e Çelik Buyduran'dan geçiş konusunda sohbet ettik.
Dağ Evi'nde fazla kalmadık, bizi Sokullu Pınar kamp alanına götürecek Renault 11 station aracımıza atladık, dağ evinden Sokullu Pınar'a araçla kısa sürede ulaşılabiliyor, gerçi yol çok iyi değil, hatta aracımızı bir yerde inip itmemiz bile gerekti. O bizi değil biz onu taşıyacağız diye korktum :). Araçla bizi götüren kişiden pek hoşlandığımı söyleyemem. Mert adamlarla, mızmızlanmayan tiplerle anlaşmak lazım böyle durumlarda. Durmadan bu arabada buralara da vurulmaz ki şimdi deyip durdu. Bu adamla Sokullu Pınar'a ilk ve son gidişimizdi. 15 – 20 dakika içerisinde Sokullu Pınar'a ulaştık. Kamp alanında akşam için hazırlıklar başlamıştı bile. Çadırların yanında genelde yabancı turistler mekanın keyfini sürerken bir taraftanda yemek hazırlıkları yapılıyordu. Biz de yürüşümüze başlamadan önce çeşmeden sularımızı doldurduk, insan trafiği de yoğundu, gelip geçen ekiplerle konuştuk “Emler'de görüşürüz” ler söylendi ve ayrıldık.
Akşamüstü beş sularında Karayalak Vadisi'ne doğru yürüyüşe başladık. Sokulllu Pınar'dan hemen sonra yol bir müddet daha devam ediyor, yolu takip ediyoruz ve ağır ağır ilerliyoruz. Arada fotoğraf molaları veriyoruz, yol kıvrılarak hafifçe yükseliyor, bir taraftan fotoğraf çekiyoruz bir tarfatanda gps ile çeşmeleri işaretliyorum. Sokullu Pınar'ın çoğunlukla tercih edilen kamp alanlarından biraz uzakta çeşme yanı güzel mekanlar görüyoruz, hatta birinde yabancı bir ekibe rastlıyoruz. Ekibe yardımcı olan kişi geç kaldığımızı söylüyor. Evet saatin farkındayız ve gün batmadan Çelik Buyduran kamp alanına ulaşamayacağımızı biliyoruz :) . Yine de yola devam, karanlık yaklaşıyor belki ama akşam saatlerinin serin havası rahat bir yürüyüş sunuyor bize. Sırtımızda 15 – 20 kiloluk kamp yükümüz var. Yatak, yorgan, mutfak ve evimiz hepsi içinde.
Karayalak Vadisi göründü, güneşin ışıkları henüz üzerimizde ama oldukça zayıfladı. Gün batmadan kapıya ulaşmayı hedefliyoruz. Yol bitiyor ve dere yatağından ilerlemeye başlıyoruz, dere yatağındaki taşlar yürüyüşümüzü biraz zorlaştırsa da bölgede trafiğin yoğun oluşu patikalar oluşturmuş , kendince bir arazi asfaltı var . İlk geçen biz olsaydık asıl o zaman işimiz çok zor olurdu :)
Kapıya iyice yaklaşıyoruz. Gün ışığı Aladağlar'a adına yakışır rengini düşürmeye başladı. Kapı; Karayalak Vadisinin girişinde, vadinin daraldığı bu noktaya başka isim de verilemezdi zaten :) Bir masal mekana açılacak hissi veriyor. Şehrin seslerini iyice geride bırakıyoruz. Sağımız solumuz duvar, vadiye gireceğiz. Kapıda biraz mola veriyoruz ve bir şeyler atıştırıyoruz, yol telaşı ile ne zamandır bir şey yemedik. Kapıda gün batıyor ve alacakaranlık saatleri başlıyor.
Kafa lambalarını takıp yolumuza devam ediyoruz, önce alacakaranlıkta ilerliyoruz, daha sonra karanlık iyice çöküyor ama kafa lambalarımızı açmaya gerek duymuyoruz, ay ışığında ilerliyoruz. Yavaş yavaş yükseliyoruz, irtifa kazandıkça oksijenin azlığı kendini gösteriyor, gün içinde 900 metreden geldik ve şimdi 2500 metre ile 3000 metre arasında yol alıyoruz, bu hızımızı düşürüyor, yükümüzde hafif sayılmaz, ama mutsuz değiliz :), bu dar vadideki gece yürüyüşü değişik farkındalıklar içeriyor, yalnızlık, büyüklük, uzaklık kavramlarını sorguluyoruz. Zaman zaman, yol iyice uzuyor, bitmiyor, “şimdi geldik”lerin sayısı çoğalıyor zihnimizde. Ama bu gidişe kapılırsak zihnen gideceğimiz yere varamayız, bunun da bizi bizi bitireceğini biliyoruz. Bu sebeple arada sohbetimizi de ihmal etmiyoruz, sesizlik ve kendine yol alışla birlikte, motivasyonu sağlayacak konuşmalarımız var. Bizi bekleyen en büyük hediye ; uzanıp yatmak , sıcak tulum ,çay ve bulgur pilavı :) Öyle değerli ki, tüm varlığımız bunlar . Az kaldı ...
Bizden başka kimse var mı şimdi dünyada, şimdi şu anda başka sesler var mı ? Gerçek sessizliği yaşıyoruz. Gökyüzündeki ayın ve bulutların sesinden başka hiçbir ses duyulmuyor. Hayret ediyorum, hayret etmeyi seviyorum, belki de bunun için buradayım, bu hayret edişler beni farklı bilişlere götürüyor.
Yolumuzun çoğunu bitirdik. Kızılkaya, Karasay silüetleri görünüyor, Çelik Buyduran orada bir yerlerde olmalı, ay zirvelerin arkasında belirdi, bulutlarla birlikte manzarası bir harika. Arkamıza düşen duvarda birlikte gösteri yapıyorlar, sanırım bu gösteriyi yalnız biz izliyoruz. Dev bir projeksiyon ile hareketli bulut gösterileri, hayret ediyorum yine. :)
Uzaktan bir ses geliyor,derinden bir ses; kayalar, taşlar mı hareket ediyor, yoksa bir su sesi mi, Çelik Buyduran mı ? İlerledikçe ses netleşiyor. Ama hayır Çelik Buyduran değil, henüz değil. Derinden bir su sesi geliyor duvarlardan. Ama biliyoruz, iyice yaklaştık, dağın gölgesinde olmalı, neredeyse gece yarısı olacak, iyice yorulduk, dağın gölgesinde olmalı .
Bir müddet daha ilerliyoruz ve dağın gölgesine giriyoruz, eğim artıyor ve yükseliyoruz, iyice yavaşladık. Oksijenin azlığı kendini gösteriyor. Bir su sesi daha duyuyoruz, sese doğru ilerliyorum, hayır su yok ama kocaman bir kaya var ve su sesi bu kayanın içinden geliyor. Çelik Buyduran kamp alanı buralarda olmalı, yükselirsem göreceğim, dağın gölgesi oldukça karanlık, kafa lambamı kullanıyorum artık, ilerde su sesinin yoğunlaştığı yere doğru yürüyorum, evet Çelik Buyduran coşkulu bir şekilde akıyor, hatta birileri var gibi. Gece yarısı oldu, yürüyen bir ekip dışında kim olur ki gece yarısı dışarıda. Kafa lambamı tuttuğum yerden bir ışık geliyor bana doğru, sudan mı yansıyor, hayır. Lambayı kapatıyorum. Işık devam ediyor. Birkaç adım atıyorum ki havalanıyor. Ateş böcekleri, gecenin bu saatinde korkutuyorlar beni. :) Nefes alıp verir gibi, yanıp çoğalan ışıklarıyla gece dolaşıyorlar. Gölgede, karanlık gecede kendinden ışıklı bu şeylere de hayret ediyorum:) Cengiz Abi'ye sesleniyorum, o da tırmanışa devam ediyor. Çelik Buyduran'dan sularımızı tazeliyoruz. Birkaç adım sonra geceleyn çadırları görüyoruz . Kamp yerindeyiz artık. Hemen bir çadır yeri belirleyip çantaları atıyoruz, Cengiz Abi çadırı kurarken, ocağı yakıyorum. 3300 metredeyiz, rüzgarlı değil, ama hava soğuk, giyiniyoruz. Önce su ısıtıyoruz ve termosa dolduruyoruz, birkaç demlik poşeti ile çayı demlenmeye bırakıyoruz, şimdi sıra bulgurda.
Yemek saati , 01:30 , iyi geliyor. Gece yarısı bulgurumuzu yedik :). Yıldızlar çok güzel, zirveler ay ışığında silüet halinde belirdiler. Kamp alanında çadırlar var ama hiç ses yok, yat saati çoktan geçmiş, kalkış saatini belirleyip biz de yatıyoruz artık. Acelemiz yok, Emler Zirve'ye şurada ne kaldı. 1 saatlik yol. Tırmanışın en zor etabını bitiridk, şimdi sabah kalkış saatimiz için endişe etmiyoruz.
Gece bir ara üşüyorum ve üzerime takviye bir şeyler giyiyorum. Sabah çok geç olmadan uyanıyoruz. O kadar yolun, yorgunluğun üstüne uykumuzu almış ve dinlenmişiz. Güneş doğmuş ama henüz vadiyi doldurmamış. Işık çok güzel, dağların gölgeleri vadiye uzanıyor, diğer çadırlardaki arkadaşlarda kalkmışlar. Mavi açık bir gökyüzü, tatlı yumuşak bir ışık, dağcıların silüeti, fotoğraf zamanı. Kahvaltı öncesi ikimizde manzaranın karşısında kendimizi tutamayıp makinelere sarılıyoruz. Kızılkaya boynuna doğru tırmanıyorum, oradan Çelik Buyduran'daki çadırımızı ve diğer taraftaki Karasay Geçidi'ni görüntülüyorum. Buradan Karasay geçidini kullanarak Eznevit Karasay zirvelerine ulaşmak mümkün. Çadıra dönüyorum, kahvaltı hazır, çay ve patates püresi.
Kahvaltı sonrası suları tazeleyip, çantaları küçültüp, Emler Zirve'ye hareket ediyoruz. Sırta ulaştığımızda Yedigöller Platosu'nun manzarası büyülüyor bizi. Gökyüzünde bulutlar bir harika, bir dakika önce gördüğümüz gökyüzünü tekrar göremiyoruz, gökyüzünde tekdüzelik yok, sürekli değişiyor. Emler Zirveyi bulutlar aşıp önce üzerimize doğru alçalıyorlar, daha sonra Yedigöller Platosu'na doğru yollarına devam ediyorlar. Üzerime iniş yapacak gibi alçalan bulutlar oldukça heyecan verici. Zirvede ve zirve yolunda gruplar görüyoruz. Arada küçük molalar, bolca fotoğraf duruşları ile yükseliyoruz. Zirveye az kala bir turist grubu ile karşılaşıyoruz, çoluk çocuk bir aile zirveden dönüyorlar, kısa bir konuşma geçiyor aramızda, çok zor ama çok güzel olduğunu dile getiriyorlar Emler Tırmanışı'nın..
Emler Zirvedeyiz; 3723 Metre. Bizden başka bir fransız çift ve rehberleri var. Yemek yiyoruz. Haritamızı açıp çevreyi inceliyor ve fotoğraflar çekiyoruz. Hava kapanmaya başlıyor. Bir buçuk saat zirvede kalıyoruz ve dönüşe geçiyoruz. Zaman zaman güneş bulutların arasından sıyrılıyor, uv ışınları hissedilmeyecek gibi değil, sıcak değil ama tenimizi kavurmak isteyen bir şeyler var . Sırttan kamp alanına doğru çarşak zeminde ilerlerken, bir katır sürüsü beliriyor patikada. Sokağı dolduracak sürünün buradaki küçüklüğünü fotoğraflıyorum.
Kampa dönüyoruz, dinlenmek için bolca zamanımız var. Çay ve zirve dönüş hediyesi olarak irmik helvası yapıyoruz. Kamp bir anda kalabalıklaşıyor, tüm çadır yerleri doluyor , zaten en fazla 8 çadırlık yer var. Yabancı turistler bir hayli ilgi gösteriyorlar Aladağlar'a, hatta tırmanış sırasında bizim Türk olduğumuzu öğrenen aile çok şaşırıyor buna.
Emler dönüşü keyif yapıyoruz, bir gece daha kampta kalıp ertesi sabah dönüşe karar veriyoruz. Bir gece daha 3300 metrede uyuyacağız. Bu gece daha sıcak geçiyor, tulumu alttan kıyafetlerimle besliyorum. Güzel rahat bir gece geçiriyoruz.
Pazar sabahı erkenden kalkıp kampı topluyoruz. Çayımızı yan çadırdaki turistlerle paylaşıp, oldukça serin bir vakitte yola çıkıyoruz, manzara yine inanılmaz. Güneş zirveleri yeni yeni aydınlatıyor. Bulutlar çok hareketli ve gökyüzü çok değişken. Bolca fotoğraf çekiyoruz. Sabah ışıkları vadinin duvarlarına düştüğünde ne zamandır istediğim silüet dağcı fotoğrafı için uygun bir açıda fotoğraf çekiyorum. Gece izlediğimiz duvarda bulutların gösterisi şimdi güneşle tekrarlanıyor.
İnişimiz çarşak zeminde oldukça rahat gerçekleşiyor, biz değil taşlar bizi indiriyor. İki saatte kapıya ulaşıyoruz ve mola veriyoruz, sıcak çorbalarımız , dağ havası ve Aladağlar'ın çiçekleri . Kırk dakikalık mola sonrası inişe devam ediyoruz, 2 saat sonra Sokullu Pınar'a ulaşıyoruz. Buradan yine yürüyüşle Dağ Evine, dağ evinden yürüyüşlede köprüye kadar geliyoruz. Dağ Evi'nden sonraki asfalt etap inanılmaz yorucu geliyor. Dönüp dağa baktığımızda hayret ediyoruz :)
Çamardı Minibüsüne atlayıp Niğde'ye kuzenim Yunus'un duş ve yemek teklifine doğru yol alıyoruz. Ankara'ya şehre, güzel bir etkinlik sonrası mutlu dönüyoruz.
Deniz Tokay - [email protected]
Angora Yaşam Dergisi - Aralık 2009 Sayısında Yayınlanmıştır.
Tür:pdf, Boyut:347 KB,1664 kez indirildi.
İlgili İçerik
3-4 Temmuz 2010 - Deniz Tokay, Şamil Demirel
3-4 Temmuz 2010 tarihinde gerçekleştirilen Çelik Buyduran Kamplı, Emler, Karasay ve Eznevit zirve tırmanışına ait rapordur.
devamı»
ADKK - Müslüm Öndeş, 29 - 30 Ağustos 2009
Ankara Dağcılık, Kayak ve Kış Sporları İhtisas Kulübü olarak 29–30 Ağustos 2009 tarihleri arasında Müslüm Öndeş rehberliğinde Sinan Durgun, Olcay Özbey ve Ali Erdem’in katılımı ile Niğde Aladağlarda Emler (3723…
devamı»
16-17 Ağustos 2008 - Ömer Vatansever, Yunus Çoban, Esin Handal
Zorluk : II-III Amaç : Emler Batı rotası ilk İzmitli çıkışını yapmak :) hehe bu bir ilk çıkıştır.!! Bonus zirveler : Kayacık, Karasay ve Eznevit. Üstelik cimbar da kaya tırmanışı.…
devamı»