Batı Karadeniz Bisiklet Turu
Özgür Kaynak - 31 AĞUSTOS – 2 EYLÜL 2009
Kızılcahamam, Gerede, Yeniçağa, Mengen, Devrek, Zonguldak, Ereğli, Alaplı, Akçakoca, Kocaali, Karasu, Ferizli, Söğütlü, Adapazarı
Ankara’nın yaz sıcağından bunalarak, boş izin günlerimi de değerlendirmek istememle Batı Karadeniz bisiklet turu bir anda aklımda yer edindi ve birkaç gün içerisinde hazırlıklarımı tamamlayarak bisikletimle yollara düştüm.
Esasında bu bisiklet turunda bir arkadaşım bana eşlik edecekti, ama son anda yaşanan aksiliklerden dolayı yola tek başıma çıkmak zorunda kaldım. Bu yüzden kısa bir süre gel-git yaşadım yola çıkıp çıkmama konusunda, sonrasında yola tek başıma çıkmaya karar verdim. İyi ki tek başıma yollara düşmüşüm…
Hazırlıklar:
- İlk önce haritadan kaba taslak gideceğim güzergâhı belirledim. Sonra tahmini kilometre ve gün hesaplaması yaptım.
- Yol için bisikletime genel bakım yaptırdım.
- İhtiyaç listesi çıkarıp ona göre uygun bir çanta hazırladım.
Uygulanan Rota:
1.gün: Kazan, Kızılcahamam
2.gün: Gerede, Yeniçağa, Mengen, Devrek, Zonguldak
3.gün: Ereğli, Alaplı, Akçakoca, Kocaali, Karasu, Ferizli, Söğütlü, Adapazarı
1.Gün ( 31 Ağustos 2009 Pazartesi )
Sabah erkenden kalkarak son kontrollerimi yaparak her şeyi bir kez daha gözden geçiriyorum. Sonra öğlen olmadan bisikletime binerek arkadaşlarımın yanına çadırımı almaya gidiyorum. Çadırı alıp biraz sohbet ettikten sonra iki arkadaşımın eşliğinde saat 15.00 civarında pedallamaya başlıyoruz. Bana İstanbul yol ayrımına kadar bisikletleriyle eşlik ediyorlar. Daha sonra vedalaşarak ben Batı Karadeniz ‘ e doğru pedal çevirmeye başlıyorum.
İlk başlar da biraz heyecan ve panik yaşıyorum. Ama sonrasında her şey kendini yolda olmanın verdiği huzura bırakıyor.
Rüzgârın karşıdan etkili esmesi nedeni ile biraz zorlanıyorum ilk birkaç saat. Sonrasında vücudum ona da alışmaya başlıyor.
Yaklaşık iki saat süren yolculuğumun ardından Kazan’a ulaşıyorum. Kısa bir mola verip dinleniyorum. Daha sonrasın da tekrar pedallamaya başlıyorum. Havanın kararmasıyla akşam 19.00 civarında Kızılcahamam’a giriş yapıyorum. Durmadan devam ederek Kızılcahamam’dan çıkıyorum. Havanın kararmasıyla yavaşlıyorum ve ilerlerken çadır atabileceğim bir benzinlik arıyorum. İlk girdiğim benzinlikte uygun yer bulamıyorum. Daha doğrusu çadır atmam için gösterilen yer pek içime sinmiyor. Ardından zifiri karanlığa doğru tekrar pedal çevirmeye başlıyorum. Yaklaşık bir saat ilerledikten sonra görmüş olduğum benzinliğe girip yetkili kişi olan Muharrem ağabeyin yanına giderek ona derdimi anlatmaya çalışıyorum. İlk başlarda beni pek umursamıyor ve hatta çadır için uygun yerinin olmadığını söyleyerek beni yollamak istiyor. Ben de biraz direnerek ona durumumu izah etmeye çalışıyorum. Nihayetinde Muharrem ağabey yumuşama belirtileri göstererek bana bir çay getiriyor. Sonra “Anlat hele bu senin olay nasıl bir iştir?” diye soruyor ve uzun bir sohbete dalıyoruz. Sonrasında da istediğim yere çadır atabileceğimi söylüyor. Ben de benzinlikte bulunan lokantada karnımı doyuruyorum ilk başta. Yemekten sonra çadırımı Muharrem ağabeyin ofisinin önüne kuruyorum. Bana gel ofiste kal diyor ama ben sağolasın diyorum. Tabi bu arada kamyon şoförlerinin de gelmesi ile muhabbet iyice uzuyor. Sonrasında kamyon şoförlerinin “gideceğin yere kamyonla bırakalım” ısrarlarına kibarca teşekkür ediyorum. Muhtemelen benim illa bisikletle gitme nedenimi anlayamıyorlar. Bana kamyonlarında bulunan erzaklarından fazlaca olanları vermek istiyorlar, onları kırmayarak birkaç meyve alıyorum ve teşekkür ederek çadırıma geçiyorum. Tabi çadırımın küçük olmasından dolayı zar zor sığıyorum. Saat 23.00 civarında da koca bir günün verdiği yorgunlukla uyku tulumuma girerek uykuya dalıyorum.
Gün içerisinde bisikletle yapılan yol: 70 km
2.Gün ( 1 Eylül 2009 Salı )
Sabah 05.00 gibi kalkıyorum. Henüz hava karanlık ve soğuk. Yarım saate kadar toparlanıp yola çıkıyorum. Çıkmadan önce Muharrem ağabeye bakınıyorum ama uyuduğunu görünce vedalaşma faslından vazgeçerek yola çıkıyorum. Karanlıkta biraz da korkarak ağır bir şekilde dağları ve engebeleri aşarak ilerliyorum. Güneşin doğması ile her yer aydınlanıyor ve bende biraz olsun rahatlayarak en azından geçtiğim yerleri görebiliyorum. Güneşin doğuşundan sonra yaklaşık bir saat sürecek olan bir sis kümesinin içine giriyorum. Bu arada geçtiğim yerlerin doğası beni çok etkiliyor.
Sabah 08.00 civarında Gerede’ye giriş yapıyorum. Kahvaltımı yapmak için uygun bir yerler arıyorum, ama açık bir yer bulamayınca bir markete giderek bana ekmek arası bir şeyler hazırlamalarını rica ediyorum. Yanına da içecek bir şeyler alarak Gerede çıkışında uygun bir yerde duruyorum. Hem kahvaltımı yapıp hem de uzun bir süre dinleniyorum. Sonra tekrar yollara düşerek Yeniçağa girişinden Mengen yoluna sapıyorum. Yol çalışması nedeni ile biraz zorlansam da Mengen’e 10.30 gibi ulaşıyorum. Meydandaki çay bahçesinde oturarak hem çayımı içip hem de yanında bir şeyler atıştırıyorum. Dinlenme faslı bittikten sonra Devrek’e doğru yola koyuluyorum. Arada molalar vererek ve yanımdaki meyvelerden atıştırarak yola devam ediyorum. Devrek’e ulaştıktan sonra meydanda bulunan kahvelerden birine oturup çayla beraber bir şeyler atıştırıyorum gene. Sonra Zonguldak’a ulaşmak için tekrar pedal çevirmeye başlıyorum. Devrek çıkışında hava bozmaya başlıyor. Ben de uygun bir yer bularak yağmurdan korunmak için hem kendimi hem de bisikleti duruma hazırlıyorum ve devam ediyorum yola. Ardından yağmur yağmaya başlıyor. İlk önce hafiften başlayan yağmur, ben ilerledikçe yavaş yavaş şiddetini artırmaya başlıyor. Hatta bir ara bisiklet üzerinde duramayacağım kadar şiddetli yağmaya başlayınca ben de yarım saatlik bir mola vermek zorunda kalıyorum. Yağmurun şiddetinin azalması ile tekrar yola devam ederek Zonguldak’ın girişine kadar yağmur eşliğinde devam ediyorum. Bu arada o kadar önlem almama rağmen yağmur ıslanmadık yer bırakmıyor vücudumda.
Nihayet akşam 18.00 gibi Zonguldak’a giriş yapıyorum. İlk iş olarak bankadan para tedariki yapıp sonra da merkezde olan lokantalardan birisine girerek karnımı doyuruyorum. Hava kararmak üzereyken de kıyı şeridinden ilerleyerek çadır atmak için bir yerler bakınıyorum ve çevremdeki insanlara soruyorum. Ancak uygun bir yer bulamayarak yol boyu ilerlemeye devam ediyorum. Zonguldak şehir merkezinden çıkıp Ereğli yoluna doğru sırılsıklam ıslak bir şekilde ilerlerken trafik kontrol noktası gözüme çarpıyor. Oradaki görevli memur Hamit ağabey in yanına giderek çadır atabileceğim yerler hakkında sorular soruyorum, ama Hamit ağabey çadır için bu bölgede uygun yer olmadığını söylüyor. Sonrasındaki muhabbette oradaki alan içinde gözüme kestirdiğim yere çadır atıp atamayacağımı soruyorum. Bir an kararsız kalıyor, ama sonra üstü kapalı alana çadırımı atacağımı söyleyebiliyor. Teşekkür ederek hemen yerleşmeye başlıyorum. İlk başta çadırımı kurarak üzerimdeki ıslak giysilerimi değiştiriyorum ve öğleden sonra başlayan sağ dizimdeki ağrının daha da arttığını hissediyorum. Ardından da orda ki Hamit ağabey in demlemiş olduğu çayı yudumlayarak denize nazır günbatımını izleyerekten muhabbete dalıyoruz.Hamit ağabey yorgun olduğumu fark edip görev yerine geçiyor, vedalaşıp kendisine teşekkür ediyorum. Sonrasında da çadırıma girerek dizimdeki ağrının yarın sabaha kadar geçeceğini umarak uykuya dalıyorum.
Gün içerisinde bisikletle yapılan yol: 201 km
3.Gün ( 2 Eylül Çarşamba )
Sabah 06.00 gibi zar zor kalkıp hazırlanıyorum. Görevlinin de uyanık olduğunu görünce gidip vedalaşıyorum. Güneşin doğuşuyla beraber kapalı bir havada ve ağrıyan dizimi de hissederek yola çıkıyorum. Bozuk yollardan geçerek bir an sanki yolun hiç bitmeyeceğini de düşünerek sabah 09.00 civarında Ereğli’ye ulaşıyorum. Açlıktan dolayı bisikleti zar zor kullanarak sahil kenarında bir kafeteryaya oturarak yaklaşık bir saat süren keyifli bir kahvaltı yapıyorum. Sonra tekrar yola çıkarak Alaplı’dan geçip iki saat süren yolculuğun ardından Akçakoca’ya ulaşıyorum. Akçakoca’ya gelirken de birçok yerde mola vermek zorunda kalıyorum dizim yüzünden. Ama ona rağmen inatla yola devam ediyorum. Akçakoca’ya geldiğimde ilçe merkezine girmeden yoluma devam ediyorum. Gördüğüm ilk benzinliğe girerek içecek ve yiyecek bir şeyler alıp oradaki çalışanlarla biraz da muhabbet ederek zaman geçiriyorum. Ardından Karasuya doğru yola devam ediyorum. Dizimden dolayı yine birçok yerde durmak, mola vermek zorunda kalıyorum. Haritadan bakıp kilometre olarak hesapladığımda en fazla iki saat sürecekmiş gibi görünen yol benim için bir kâbusa dönüyor. Dizimin ağrısının ve krampların da artması, buna da bozuk ve de engebeli dağ yollarının eklenmesiyle yolculuğum oldukça uzuyor. Benim bu yol boyunca tek mutluluğum, gördüğüm doğal manzara oluyor.Özellikle de fındık ağaçları… Dağ ve köy yollarını bitirerek normal yollara dönüş yapıyorum. Kocaali girişinde Ahmet amca el sallıyor ve “Nerden gelir nereye gidersin? ”diye soruyor. Bisikletimi kenara bırakarak yanına gidiyorum ve bana suyundan, çayından ikram ediyor. Sonrasında da başlıyor muhabbet… Bakıyorum ki çok uzayacak bu sohbet hemen müsaade isteyip “Yola çıkmalıyım,” diyorum ve tekrar başlıyorum pedal çevirmeye…
Karasu girişinde dizimde oluşan ağrı nedeni ile bisikletten inmek zorunda kalıyorum ve yaklaşık bir saat kadar bisiklete binemiyorum. Neyse ki biraz toparlanarak tekrardan yola çıkıyorum. Bu sefer sık sık aralıklarla mola vererek yoluma devam ediyorum. Sırasıyla Ferizli ve Söğütlüyü de geçerek gün batımında Adapazarı’na giriş yapıyorum. Akşam 20.00 civarında da ağabeyimin evine ulaşarak bir bisiklet turunu daha bitirmenin sevincini yaşıyorum.
Gün içerisinde bisikletle yapılan yol: 183 km
Üç günde bisikletle yapılan toplam yol : 454 km
Özgür Kaynak - [email protected]