sagfoto.jpg
Biz Kimiz, Hakkımızda Fotoğraf, Fotoğrafçılık Dağcılık Doğa Yürüyüşleri, Trekking, Gezi Doğa, Çocuk ve Doğa, Ağaç Türleri, Böcekler ve Bitkiler Bisiklet, Parkurlar, Yazılar, Anılar Sponsorlar İletişim

Çocuğumla Doğadayız Çocuğumla Doğadayız

E-Posta:


   


Ana Sayfa > Dağcılık > Yazılar



Bir Tırmanış Öyküsü - Dhaulagiri

David Fojtik, Çeviri: Bahadır Alyavuz

Zirveyi zorlamak;
 

30 Nisan sabah saatlerinde diğerlerinin Kamp-2 den Kamp-3’e çıkmaya başlamasıyla birlikte hareketlendim. Bu tırmanış 6700m’deki Kamp-2’nin üstüne çıktığımız ilk seferdi ve dağcıların zirveye devam edip edemeyeceğini test edeceği bir durumdu. Kamp-3’e saat 13:30’da vardım ve Mehdi’nin de geldiğini fark ettiğimde çadırımı kurmaya başlamıştım. Kamp-3’de çadır kurmak oldukça zor (yüksek hızlı rüzgar, yeterince yer olmayışı), Mehdi’ye çadırımı paylaşmayı teklif ettim. Aslında çadırı kurarken Q’nun üstünde biraz zorlayıcı olduğumu hatırlıyorum. Bu işi bir takım olarak yapmalıydık, tek kişinin yapması imkansızdı. Bu nedenle Mehdi’ye “bu çadırı buraya ve şimdi kurmalıyız, yoksa sonunda elimizde hiçbir şey kalmayabilir” dedim. Biraz tuhaf hissettiğimi hatırlıyorum, Mehdi benden daha yaşlı biriydi, ona bir dağcı olarak büyük bir saygı duyuyordum ve otoriter bir ses tonu kullanmak biraz garipti. Ama içinde bulunduğumuz koşullar bunu gerektiriyordu. Sonunda çadırı kurduk ve içine yerleştik. Beraber tırmanış yaptığım arkadaşım Pavla Kamp-3’ün hemen altından geri dönmüştü ve O’nun sırt çantasında bulunan uyku tulumumun, yiyeceklerimin ve matımın yanımda olmadığı gerçeğiyle karşı karşıya kaldım. Arkadaşım Tunç’tan biraz yiyecek alabildiğim için oldukça şanslıydım aslında, ayrıca Mehdi de her ikimiz için su ısıtıp yemek hazırlayacak kadar nazik bir kişiydi.
 

O sırada Kamp-3’de iki ayrı grup vardı, kalabalık bir Koreli tırmanıcı grubu ve şerpaları ve biz Tunç Fındık, Dawa Sherpa, Mehdi ve ben.
 

Zirveye hareketin başlayacağı gecenin geç saatlerine kadar bekledik. Koreliler 23:00 sularında hareketlendi ve ben ve Mehdi de yarım saat farkla onların arkalarından hareket ettik. Korelilerin sabit hat döşemeye çalışırken çok yavaş kaldıklarını fark etmiştik. Artık neredeyse durma noktasına gelmiştik. Çok üşümüştüm ve bu durumdan hiç hoşlanmamıştım. Mehdi’ye ısınmak için çadıra geri döneceğimi söyledim. Çadıra döndüm ve yarım saat sonra Mehdi’de göründü. Saat 02:00’da yeniden denemeye karar verdik. O zamana kadar bekledik ve Tunç’un ve Dawa’nın da hazırlandığını fark ettik. Daha kalabalık olacağımız için mutlu olmuştum.
 

Geç hareket etmemize rağmen Korelileri yeniden yakaladık ve zirveye onların ardından yavaş devam ettik. Korelilerin hat döşemeleri için en az 2-3 saat harcadığımızı hatırlıyorum. Çok üşümüştüm ve diğerlerini daha hızlı olmaları için zorluyordum. Mehdi, Tunç ve Dawa’nın durumu iyi görünüyordu.
 

Saat 11:00 – 12:00 arasında, 7900 m yükseklikte Koreliler sabit hattan çıktılar ve geri dönmek istediler. Tunç ve ben zirveyi yine de denemeye karar verdik çünkü zirveye çok yakındık. Sabit hatta ihtiyaç olmayacağını düşünüyorduk. Zirvenin bulunduğu noktaya doğru dönüşler yaparak zirve rotasını aramaya başladık ve diğerlerinin de bizi takip ettiğini fark ettik. Ben ve Tunç önden Mehdi ve Dawa 150 m arkamızdan ve onların arkasında da Koreli grup ilerliyordu.
 

Zirvenin tam olarak nerede olduğunu bilmiyorduk. Bu nedenle hem yürüdük hem de aradık. Mehdi 2006 yılında zirvenin yakınında bulunmuştu ancak bölgeyi çok fazla hatırlamıyordu. Birkaç saat sonra zirveye giden yolu bulduk ve 14:30-15:00 arasında Tunç 50 m kadar, Mehdi 100 m kadar arkamdayken buraya doğru tırmanmaya başladım. Bu noktada Mehdi’yi göremiyordum çünkü hava birden kötüleşmişti. Yaklaşan bulutlar ve fırtınanın işaretleri vardı.

 
Zirveye giden yolu tırmandım ve zirve noktasını ararken zirvenin ve benim elektrik ile yüklendiğimizi fark ettim. Hemen tırmandığım yoldan geri döndüm ve Tunç’un da bu yolun üstüne kadar tırmandığını ve içinde bulunduğumuz tehlikeyi fark ettiğini gördüm. Tunç benden çok daha fazla tecrübeye sahip bir dağcıydı, bir yıldırımın bizi öldüreceğini ve beni anında cehenneme göndereceğini biliyordu. Hemen zirve yolundan aşağı gözden kayboldu. Zirveden hemen uzaklaşmaya başladık. Kayaklarımın ve sırt çantamın paratoner gibi davrandığını ve tenimde bir yanma olduğunu hissediyordum. 8150 m yükseklikte oldukça korkutucu bir durumdu.
 

Tunç inişine başlamıştı ben de zirve yolundan 20 metre altta kayaklarımı takarak kaymaya başladım. Bu noktada kayarken aşağıda zirve yolunun altında 50-70 m kadar altımda bir şey fark ettim. Aniden hızlanarak ve bağırarak bulutun içine doğru gözden kayboldu. Bütün bunlar bir iki saniye içinde gerçekleşti. O anda bir çeşit rüya gördüğümü düşündüm, bütün bunlar, beynimin algılaması için çok fazlaydı (böyle bir yükseklikte ve fırtına içinde kayıyorken, fizyolojik ve psikolojik baskı altındayken). Zirve yolunun altında kadar kaydım ve kamp-3’e sağa doğru döndüm. Düşmenin gerçekleştiği muhtemel hattı keserek kaydım ama bir şey bulamadım. Hatta biri var mı diye bağırmama rağmen hiçbir yanıt alamadım.
 

İlk olarak Kamp-3’e ve sonra Kamp-2’ye son bir gayretle ancak ellerimde biraz ve ayağımda ciddi soğuk yanıklarıyla ulaştım. Bu yükseklikte ve bulut içinde rota aramak çok fazla çaba, iyi bir sezgi ve oldukça fazla şans gerektiriyor.
 

David Fojtik

Çeviri: Bahadır Alyavuz



Tasarım: Studio Martin