Alplerin Güzeli; Matterhorn(4478 m)
23 Ağustos - 4 Eylül 2010 - Sönmez Erkaya
|
Evimin duvarında Zermatt bölgesindeki dağları ve vadilerini gösteren bir harita asılı. Orkun (Kuntay Uzel) arkadaşıma ait bu dev harita yaklaşık iki yıldır orada. Acaba birgün buralara gidebilecek miydim? Alplerin bu sihirli dünyasında kazmamı sallayacak mıydım? Bazı akşamlar bu haritaya bakar ve kendime ait proje rotalar belirlerdim. Hele Haldun Aydıngün'ün sürekli Türk dağcılarının Alp stilini bilmeli, görmeli önerileri Alplerde kendime hedefler belirlememe neden olmuştu.
2008-2009 Yılları Yedi binlikler faaliyetlerine ayrılmıştı. Bu yüzden Alpleri askıya almama rağmen hep aklımdaydı. Bu yıl zaman olarak hazırdım fakat maddi olarak değil. Sponsor lazım fakat ülkem gerçeği buna pek müsait değil. Spor denince akla sadece toplu oyunlar geliyor. Dağa tırmanmak gibi yurduma yabancı olan bu tür faaliyetler pek ses getirmiyor. Bir sonra ki yıla hayallerimi maddi sıkıntılar nedeniyle öteledim.
Ağustosun sıcağında Van Kalesini geziyorduk. Kulübümle Ağrı Dağını çıkmış, dönüşte İshak Paşa Sarayı, Muradiye Şelalesi, Akdamar Adası, Van Müzesi ve Kalesini de görebilmek keyif vericiydi. Kalenin zirve noktasına doğru odaklanmışım. Cep telefonumun ısrarla çalması dikkatimi dağıttı. Arayan Hollanda’dan Ömer Albayrak’tı. Kendisiyle bir süredir mailleşiyorduk. Dağcılıkla uğraşıyor ve zaman buldukça(senelik izin) ülkeye geldiğinde Aladağlarda solo tırmanışlar gerçekleştiriyordu. Alplerde bir dizi tırmanış yapma planları yapıyorduk.. Lakin sponsor bulmadan bunu göğüsleyemeyeceğimi bildirdim. Bunu sağlayabilirsem memnuniyetle katılacağımı söyledim. Tabii nerde !
Telefonda bir müjde olduğunu sezinledim. Ömer ağbi eğer kabul edersem tüm masraflarımı(uçak, konaklama, yiyecek...) karşılayacağını dile getirince kalbim sevinçle doldu. Alpler deki tırmanışlarda rehber tuttuğunu fakat yabancı bir tırmanıcı yerine Türkiye’den biriyle tırmanmak fikrini daha çok benimsediğini anlattı. Beni de google’dan araştırmış, tırmanış raporlarımı okumuş edindiği bilgiyle bana güvenmişti. Önümde iki haftalık bir süre vardı. Hem pasaportum değişecek hem de vize başvurusunda bulunacaktım. Moralim bozulmuştu. Daha önceden orta Asya ülkelerine dağ etkinlikleri amaçlı gitmiştim ama Avrupa bir ilk olacaktı. Üstelik düzenli bir işte çalışmadığımdan ne sigortam nede param vardı. Daha önceden bir Avrupa ülkesine başvurum geri çevrilmişti. Şimdi Schengen vizesi almak hem de İsviçre'ye, çok zor olacaktı. Üstelik bu kadar kısa sürede bunu gerçekleştirmem, olanaksız. Arkadaşlarımın ısrarla bir denememi belki yetişebileceğimi söylemeleriyle umutlandım.
Stres ve sıkıntılı geçen iki haftanın bitiminde Cenevre uçağına binmiştim. Hava limanında Ömer Ağbi beni karşıladı. Yolladığımız fotolarımızdan hemen birbirimizi tanıdık. Hollanda dan arabasıyla gelmişti. Peugeot minibüsü ile hemen yola koyulduk. Kendisi bir bankada çalışıyordu. Bir aylık vizeyi almamda en büyük etken gönderdiği davetiye olmuştu. Planlamamızda Breithorn, Matterhorn, Monte Rose, Mont Blanc ve Eiger Dağları vardı. Uçak biletim 23 Ağustos ve 04 Eylül arasında olduğundan 13 günlük süre bu kadar etkinliğe uygun değildi. Yani bu sürede bu kadar dağı çıkamazdık. Temel hedef Matterhorn idi. Sonrasında zaman kalırsa diğerlerini deneyecektik.
Dünyada en çok fotoğrafı çekilen, en çok kartpostallara resimlenen, üzerinde en çok rotaya sahip olan, dev bir kuleyi andıran bu dağ görsel güzelliğiyle gönülleri fethetmişti. Zorlu bir dağ olan Matterhorn teknik tırmanış tecrübesi, bilgisi ve dayanıklılığı gerektiriyordu. Ülkemiz dağlarına göre daha kuzey de bulunduğundan doğru zamanda ve uygun hava koşullarında tırmanmak lazımdı. Buda her zaman yakalanacak bir süreç değildi.
Cenevre’den Zermatt'a(İsviçre) gitmek için Chamonix' ten(Fransa) geçecektik. Bu iki Avrupa ülkesi arasında sınır güvenliği olmasına rağmen Schengen birlikteliğinden dolayı hiçbir kontrol yapılmadan geçtik. Sonra yine hiçbir kontrol olmadan İsviçre topraklarına girdik. Zermatt'a arabayla park etmek yasak. Sadece seyir halinde bir tur atıp çıkabilirsiniz. Aksi halde ciddi para cezası var. Ayrıca burası Avrupa’nın en pahalı bölgesinden biri. Konaklama ve alışveriş ateş pahası. Bölgede bir çok dağ olmasına rağmen asıl ününü Matterhorn dan alan bu yerleşim yeri daha çok lüks ve bakımlı otellerden oluşuyor. Dağcıların mezarlığı ve müzesi kesinlikle ziyaret edilmesi gereken yerler içersinde. Bölgede sadece iki yüzün üzerinde trekking rotası var. Geleneksel evlere özgü(ahşap ve taş) biçimiyle yayılan binalar hoş bir görüntü sergilemekte. Hele pencere ve balkonlardan sarkan çiçeklerin canlılığı hayret edici özellikte. Buraya özgü bu rengarenk çiçekler yaz -kış bölgeye güzellik katıyor.
Gecelemek için en uygun yer, Zermatt'a gelmeden Randa mevkiindeki kamp alanlarında konaklamak. Burada aracınızı bırakarak Zermatt'a trenle gidebiliyorsunuz. Attermenzen Camping bölgesinde kaldık. Buranın doğasına adeta hayran kaldım. Ülke doğal güzelliğinin bir parçası burada yansımıştı. Etraf dağlarla çevrili, devasa çam ağaçları, yeşil yaylalar, hırçın nehir ve daha uzaklardaki görünen karlı dağlar, ormana doğru akan binlerce yıldır hareket halindeki buzul... Yani bir insan, burada, asla yaşlanamaz dedirten huzur var. En bakir yeşil alanlar ve ormanlıklar o kadar bakımlı duruyor ki sanki insanoğlu eliyle biçimlenmiş gibi. Etrafta bırakın bir tek çöpü, doğa içersinde ayrık otu, diken gibi , çalı gibi gözü ve sizi rahatsız eden flora yok.
Dağlar vadiler içersinden bir anda dikleşiyor. Bizde ki gibi genişliğe yayılmıyorlar. Bu yüzden bu dağların çetinliği kendini ortaya koyuyor. Ayrıca bizim dağlarımıza göre kaya yapıları çok daha sağlam.
Kamp yerinde duş,tuvalet, kablosuz ağ bağlantısı ,alışveriş dükkanları mevcut. İki kişinin çadırıyla konaklaması, araç ta dahil 24 Euro. Sadece aracınızla gecelerseniz daha da uygun. Fakat memlekete Matterhorn manzaralı bir kartpostal gönderimi 20 Euro !
Ertesi gün Trenle Zermatt'a yöneldik. Tasch denilen bölgeden gidiş-dönüş bileti aldık. Hayran hayran bölgeyi dolaştıktan sonra teleferiğe bindik.. Teleferikten(Schwarzesee) gördüğümüz manzara harikaydı. Zermatt ve çevresini yukarıdan seyretmek daha bir farklı atmosferdi. İşte bölgenin en yüksek dağı Monte Rose. Dağın zirvesi bir gül yaprağına benzediğinden gül dağı deniyordu. Yanında Breithorn Dağı. Çevresindeki diğer dağlara ise teleferikle yükselinebiliyor. Bazılarının içersi tünel. Oyulan dağların içersinden tramvay ve asansörle ilerlemek mümkün. Derin vadiler, yaylalar, buzullar alabildiğince gözlerinizi kamaştırmakta. Bir dağ evinden sanki Heidi çıkıp size el sallayacakmış gibi geliyor.
Refah seviyesi yüksek olan memlekette kişi başına düşen milli gelir 36 bin dolar. Avrupa'nın en ucuz benzini burada. Hukuksal sistemleri, örnek demokrasi anlayışını sergiliyor. Yarını düşünme korkusu olmadan, yerleşik yaşam biçimini gözlemleyebiliyorsunuz. Bu rahatlıkla küçük-büyük herkes sizi selamlıyor. Bizim sahip olduğumuz değerler, yaşam savaşında yok olup gitmekte. Ülkede Fransızca ve Almanca konuşuluyor. Yani benim tarzanca kurduğum İngilizce cümleler pek işe yaramıyor. Doğanın tüm alanların da genç, yaşlı demeden binlerce insan bulmak mümkün. Bizde emekli olanlar kahveye, yazlığına kendini kapatırken 80 ve üstü kişileri özellikle dağlarda görünce şok oldum. Evet buna inanamıyorsunuz; bir çiftin elleri titrediği halde zor rotalarda rehber eşliğinde ilerlemesi beni hayrete düşürdü.
Gençler bisiklet kültürüne hakimken belli bir yaşın üstü karavanla seyahati seçiyor. Bir yerde durdukları yok. İmrenmemek elde değil. Dilerim ülkem koşulların da, bir sıçrama olur, arzu edilen tüm yaş gruplarını içine alan bu kültüre kavuşuruz. Fakat sonra şunu tespit ettim. Dağcılık olarak binlerce kişi dağlarımızı doldurmasada daha bilinçli ve eğitimli sporcularımız dağlarda. Binlerce insanın yeterli eğitimi almadan özellikle dağcılık gibi zor ve riskli bir sporu, sırf seyahat ve ekonomik özgürlükleri yüksek diye yönelmeleri doğru değil. Parayı ver rehber dağa çıkarsın mantığı hakim. Bu dağcılığın felsefesine aykırı. İşin içine ticari kazanç girdiğinde yapılan aktivite özünden ayrılıyor. Sadece skor yapmak gibi dar bir döngüye hapsoluyor. Zaten dağcılığın gerçek boyutunu yaşayanlar kendini belli ediyor.
Schwarzsee teleferik bölgesinden 3260 metrede bulunan Hörnli-Hütte dağevine yürüyüşümüz başladı. Burası Matterhorn güzergahına giden patika. Patika giden ve dönenlerle dolu. Ağırlıkta olarak İsviçre, Alman, Faransız, Rus, Japon ve doğu Avrupa ülkelerinin tırmanışcıları hakim. Yürüyüşümüze başlarken hoş bir süprizle karşılaştık. Patika üzerinde bizimle tırmanan tanıdık bir yüz. Tırmanış partnerlerimden biri olan Esin Handal. Bu sene herne hikmetse yedibinlikler furyası önem kaybetmiş, Türkiye den bir çok grup Alpleri hedeflemişti. Hemen herkes bu birliktelikten haberdardı. Hele ben iki yıldır bunu gündeme getiriyordum. Esin'le karşılaşmamız moral açısından bizi keyiflendirdi. Dağ evinde buluşuruz diye fazla konuşamadan yolumuza devam ettik.
Yükümüz çok fazlaydı. Yaklaşık 4-5 günlük yiyecek, sıvı ve giyim. Sırt çantamız hayli ağır olduğundan elimize dengelemesi açısından bir çanta daha almıştık. Elimizdeki çanta ortamızda olmasına rağmen zorlanarak ilerliyorduk. Bir rehber durup bu halimizi fotoğraflayınca bir terslik olduğunu sezinlemiştik. Hemen herkes küçük zirve çantalarıyla koşar adım yanımızdan geçiyordu. Çadırları yok, mat yok, ocak yok, yiyecek yok. Çünkü dağevinde konaklıyorlar. Bizim için çok pahalı olan bu tarz şimdilik ülkem koşullarında bile elverişli değildi. Dağ evinin aşşağı yamacında doğu Avrupa ülkelerinin ve bizim gibi sosyal refaha ulaşamamış gruplar için çadırlık alanlar mevcut.
Hörnlihütte dağ evine 4 saatlik bir azimle vardık. Alt katı restoran, üstü yatakhane olan binanın terası harika bir manzarayı kucaklıyordu. Soluklandıktan sonra etrafı gözlemlediğimizde, hayli kalabalık oluşu dikkatimizi çekti. Havanın iki gün boyunca güzel olucağını duyan gruplar süratle dağı doldurmuş, hazırlıklarını tamamlıyorlardı. Hava gayet durgun ve açık olmasına rağmen Matterhor Dağını çevreleyen bulut kümesi kendini göstermiyordu. Ömer Ağbi daha önceden Zermatt'a geldiği halde bir türlü bu sis yüzünden dağı hiç göremediğine hayıflanıyordu. Derken Esin yanımıza geldi. Kendi grubuyla Mont Blanc Dağını çıkmıştı. Hedefleri Matterhorn olmasına rağmen grup dönmek zorunda kalmıştı. Esin de orada tanıştığı bir rehberle arkadaşlık kurarak mücadelesinden vazgeçmeyip, beraber Matterhorn'a çıkmayı planlamış. Benim geleceğimi biliyor ama vize sorunum yüzünden bunun gerçekleşmiyeceğini tahmin etmişti. Şimdi karşısında olmam ona daha iyi bir moral vermişti. Yarın zirveyi deneyeceklerdi. Mont Blanc aklimatizasyonu, arkadaşının rotayı biliyor olması ve hava şartlarının uygunluğu buna zemin hazırlıyordu.
Hava kararmadan eğimli taş yamaca çadırımızı kurduk. İyice kararmaya başladığında dağı kaplayan sis dağılmış, koca heybetiyle dağ bir karartı halinde belirmişti. Neredeyse boynumuz tutulacaktı. Devasa kule piçimindeki piramit ayaklarımızı yerden kesti. Yarın tam gün dinlenecektik. Öyle dağı hayranlıkla izlerken hemen arkamızdaki Romen grubun uyarısıyla irkildik. Bize Monte Rose dağının zirvesini gösteriyordu. Gül Dağının tam ortasından dolunay tüm haşmetiyle yükseleliyordu. Fotolarımızı hemen bu kadraja sığdırmaya başladık. Ay yükseldikçe çevrenin pastorallığı iyice ortaya çıktı. Yıldızların yoğunluğu yarın havanın daha da güzel olacağını müjdeliyordu. Acaba hiç vakit kaymetmeden bizde yarın zirveyi denesemiydik?!
İstanbul' dan ayrıldığımdan beri bir an bile beni yalnız bırakmayan Gökçe(Baştuğ) sürekli telefonla, sms ile bizi bilgilendiriyordu. Meteorolojik koşulların sadece iki gün için uygun olduğunu söylediğinde sevindim. O halde yarın tüm gün dinlenir hemde iyice aklimitize olurduk. Okuduğumuz raporlarda 3200m. den yaklaşık 10-12 saatte dönüş sağlanıyordu. Yani bir gün bize yeterdi. Atladığımız şuydu; bu bilgi rotayı bilen rehber eşliğinde bir tırmanışı içeriyordu. Yanıldığımız ise rotayı aşağıdan incelediğimizde düz bir yüzey gibi görünüyordu. Oysa sırt hattını izleyen rota da 14 tane kule vardı. Bunlar 50 ile 200 m. arasında tırmanış gerektiren kulelerdi. Bu bilinmezlikler içersinde uyumaya geçtik.
Gece yarısı çadırımızın yanından geçen dağcıların ayak seslerini duyuyorduk. Alplerde çok erken hareket etmek gerekiyor. Yükseldikçe değişen hava koşulları size hiçte hoş olmuyan süprizler sunabilir. Genelde öğlen olmadan zirveyi yapmış yada dönüşe geçmiş olmanız gerekiyor.
Sönmez ERKAYA (wantuz) - [email protected]
NOT : Yazımın hayli uzun olması ve okuyucuyu daha fazla sıkmaması için, zamanında darlığını buna eklersek, raporumu iki bölüme almak zorunda kalıyorum. İkinci bölümüde bitirince hemen yayınlayacağım. Sonrasında görsel bir foto-video eşliğinde kulüpte sunum yapacağım.
Bilgilendirici Detaylar :
- Uçak ile 3 saatlik bir yolculuk söz konusu. Saatinizi bir saat geri almayı unutmayın.
- Shelter kargo uçakları oldukça ekonomik, tavsiye edilir.
- Ulaşım ve dolaşım için araba(kalabalık gruplar için) kiralayabilirsiniz. Bu kolaylık ve rahatlık sağlıyacaktır.
- Gelişmiş tren ve metro yolculuğunu kullanmanızda önerilir.
- Araçla Matterhorn için geleceğiniz en son tren istasyonlarından biri Tasch bölgesi. Randa-Attermenzen Camping şiddetle tavsiye edilir. Konaklama aracınızda dahil kişi başı 13 Euro.
- Tasch gidiş-dönüş, Zermatt için 15 E.
- Zermatt - Schwarzsee telekabin gidiş-dönüş 35 E.
- Hörnlihütte dağevi konaklama, kahvaltı, akşam yemeği ve dağ hareket için kumanya yaklaşık 100 E. Fakat bir ziyafet beklemeyin, özellikle kahvaltılık olarak yanınıza fazladan yiyecek alın, derim.
- Seyahetinizde otel yerine hemen her yerde bulunan camping alanlarını tercih etmeniz daha hayırlı olacaktır. Alışveriş için şehir süpermarketlerinde aradığınız hemen herşeyi uygun fiatlara temin edebilirsiniz. Ateş pahası tern istasyonları ve benzinliklerinden uzak durunuz ! Özellikle Zermatt çok pahalı.
- Çok zengin çeşitlilik sunan fırınlardan (Boulangerie) faydalanmayı ihmal etmeyin.
- Eğer bir Gayt tutmadıysanız sakın fazla onlara güvenmeyiniz. Genelde rehber tutmayan, dağ evinde konaklamayanlara iyi davranılmıyor. Ya sorunuza hiç yanıt vermiyorlar yada yanlış yönlendiriyorlar. Geçimlerini bu dağdan karşılayan rehberler genelde ip birliğinde bir kişiyle çıkıyorlar. Yaklaşık 1000 E. isteniyor. Yeme-içme hariç. Çok azda olsa centilmen rehberlere denk gelebilirsiniz. Onları tenzih ederim. Fransız rehberler daha sıcak ve samimiler.
- Dağa çıkmadan bir haftalık Alpin Klüpten meteoroloji bilgilerini alınız.
- Hatta telefonla devamlı hava koşullarında sizi bilgilendiren biri irtibat sağlasın.