Sonraki durak neresi diye soruyorum Hasan (Atabaş) Hoca'ya; Celil boğazı diyor. Hiç bilmediğim, daha önce duymadığım bir yer. Boğaz kelimesi geçince sabahki gibi sulak bir alana gideceğiz herhalde diye düşünüyorum. Uzunca bir yol alıyoruz. Kasabalar geçiyoruz ve artık gelsek diye düşündüğüm bir anda yolun sağında kırmızı renkli büyülü bir anıtın bize hoşgeldin dediğini görüyorum. Otobüsümüz yanından hızla geçip giderken hafifçe yerimden doğruluyorum çevremi daha iyi görebilmek için ve bu sefer yolun solunda başka iki büyülü anıt selamlıyor bizi, kol kola girmiş aynı tepede senelerce yürüyen iki anıt. Gördüklerimiz öyle güzel ki, neden hala durmuyoruz diye telaşlanıyorum. Bir kaç dakika geçmeden duruyoruz. Saat 18:00'e kadar buradayız denildiğinde saatime bakıp daha çok zamanımız var diye düşünmemin ne büyük bir yanılgı olduğunu günün sonunda anlıyorum. Doğanın oluşturduğu bu sihirli ülke, gizemli görünümüyle bizi öyle bir içine çekiyor ki, hiç reddetmeden yolumuza devam ediyoruz. Bastıkça ayağımızın altında kayarak bizi hayaller ülkesine götüren uçan halı misali yumuşacık bir toprak ile bulutların hiç eksilmediği masmavi bir örtünün çevrelediği bu mekanda bir iniyor bir çıkıyoruz tepeleri. Az geliyor zaman çok az.. Bir daha gelmeli buraya.. Daha uzun yürümeli, daha uzun saatler geçirmeli burada.
Nuran Akkılıç Kansu