foto10.jpg
Biz Kimiz, Hakkımızda Fotoğraf, Fotoğrafçılık Dağcılık Doğa Yürüyüşleri, Trekking, Gezi Doğa, Çocuk ve Doğa, Ağaç Türleri, Böcekler ve Bitkiler Bisiklet, Parkurlar, Yazılar, Anılar Sponsorlar İletişim

Çocuğumla Doğadayız Çocuğumla Doğadayız

E-Posta:


   

Ana Sayfa > Fotoğraf > Fotoğraf Hikayeleri



Çorap Giyen Fotoğraf Makinası

Fotoğraf Hikayeleri: Deniz Tokay

IMG_8530-snt.jpg

Kışın çok kar oluyor bizlerde. Boynuna kadar yığılıyor kar bazen. Kar yığınları bakarsın, ohoooo ! Dağlar gibi birikiyor. Ormana o zaman yalnız Alabaş'ın sırtında gidilebiliyor karlardan. Alabaş göğsü ile yarıyor kar yığınlarını, öyle geçiyor. Çok şiddetli rüzgarlar esiyor bir de... İnsanı deviriyor rüzgar bazen. Ayakta durulamıyor rüzgardan. Göl talazlandı, gemin yalpa yapmaya başladı mı bil ki bizim San -Taş rüzgarı gölde esiyor, gölü sarsıyor. Dedem anlattı. Çok, çok eskiden bir gün yabancı ordular geliyormuş, bu toprakları ele geçirmek için. O zaman şu bizim San-Taş'tan bir rüzgar esmeye başlamış, bir rüzgar ! Düşman eyerinde tutunamamış. Atlardan inmişler, ama yaya yürüyebilirsen yürü. Rüzgar yüzlerini kamçılıyor, kanatıyormuş. O zaman rüzgara sırtlarını çevirmiş, rüzgar sırtlarını kamçılaya kamçılaya kovalıyor, bir an bile arkalarına bakmaya mani oluyormuş. Sonunda hepsini de buralardan döve döve atmış. Rüzgar bizden başlıyor. Bütün kış derenin ötesindeki orman rüzgarda gıcır gıcır gıcırdar, inler. İnsanı korku alıyor bazen.

Cengiz Aytmatov - Beyaz Gemi

 

Nasıl tutunamaz bir insan eğerine de yere düşer rüzgardan, nasıl kamçılar rüzgar yüzünü insanın, Hasan Dağı'na bir Ocak Ayı'nda kamp için gittiğimizde anladım. 40-50 km hızla esen rüzgar, süpürdüğü kar tanelerini suratıma çarpıp acıtıyordu. Dışarıda ayakta durmak çok zordu, o sırada dağcı bir arkadaşım kamp yükü ile güç bela ilerlerken bu fotoğrafı çektim, gidipte orada poz vermiş değil, aslında sağa gitmesi lazımken zaman zaman rüzgarın dikine gidip düşmemeye çalışıyordu. Çekim için çok zor şartlardı ama bu halde bir kaç kare fotoğraf ve video çektim, makineyi bu tür bir ortamda koruması güç olsada bir daha ne zaman bulacaktım bu hikayeleri.

Aynı şekilde Erciyes'te de bir rüzgara yakalanmıştım,  tam çekim anında tüm kar makinemin her yerine dolmuştu, çok güzel bir açıydı, tam da öndeki dağcı arkadaşımın ağır hareketlerini video ile kaydetmek isterken olan olmuştu, karı yemiştim ama o çekimler tırmanışa ait gösteri için nefis bir giriş videosu oldular. Planlasam çekilmez bu anda konumumu hiç bozamadım, an muhteşemdi. Ama sonradan karları dökebilmek için bir hayli tokat yemişti makinem benden. Isı değişince içinde erimesini istemezdim.  

Dağda anlar ve zaman kıymetli, fotoğraf zahmetli iş, tırmanışın değerli zamanı ile bir de fotoğraf planı yapmak zorundayım. Sıcak soğuk farkıyla lenslerin buğu yapması, gece sabaha kadar pilin donması gibi sorunların yanısıra, tırmanış sırasında kar yağmur ve tozun makinenin her yerine dolması gibi ciddi sıkıntılar var. 

 

 

İşte böylesi bir ortamda hemen çekim sonrası ceketin içine alınabilecek rahat ve hafif modeller oldukça pratik. İşin bu tarafı en avantajlı durumlardan. Acil kar ve toz temizliği içinde imkan bulup kullanma şansı olursa diye fırça taşıyorum. Gece yatarken makineye fazladan bir çorabı giydirip birlikte tuluma giriyoruz. Makine küçük olunca insanın koca kalbinin hemen önündeki tulum cebine sığıveriyor. Eğer çadırda ama tulum dışında kalırsa sabahleyin bir hayli kendine gelemiyor alet. Bir türlü uyanmak bilmiyor. Tulumun içine girip kafayı, kolu bacağı organize etmek zaten zor ve deneyim istiyor , bir de elektronik bir takım aletlerle tulumu paylaşmak iyice çekilmez. Ama mecburum.

Buğu yaparsa yapacak bir şey yok, silince gene yapacağından, lensi yalayıp değişik efektle fotoğraflar çekiyorum. Şaka tabi lens yalanmaz metal aksam o soğukta dile yapışır ya da ısıyı alıp götürür. Bu eylem ısıyı koruma yaklaşımlarına aykırı.  Hiç ellemeyip buğulu soft effect fotoğraflar çekmek en iyisi. Hatta bu halde video çalışılırsa çok ilginç görüntülerde çıkıyor. Bazen çok acımasız mı davranıyorum alete diye düşünüyorum ama mutlu anılarım üzerine birlikte çalışıyoruz  şartlar biraz ağır olsa da, gerçi sağolsun geçen sene Erciyes'te kafayı kayaya çarptı, ufak çiziği var ama sızlanmadan çekiyor hala. Çiziğinden sonra az soğumuştum aletten, fotoğraflarım kötüledi, öyle ya; makineni sevmezsen fotoğraflarını da sevmezsin. Sonra düzeldi aramız.

 

IMG_2014-snt.jpg

Dağın zor hallerinden biri de koca eldivenle makinenin açma kapama ve deklanşör düğmelerine basmak. Deklanşör genelde bir çıkıntı halinde , tamam biraz ısrar edince sonunda çekim yapılıyor ama yüzeyle aynı hizada olan açma kapama düğmesine basmak asıl zor olanı. Bu noktayı  koca eldivenler için tasarlamamışlar. O zamanda gariptir, kazmanın gagası ile önce makineyi açıp sonra çekim yapılabiliyor. Ama ses kontrol ile açılıp çekim yapan bir model olsa fena olmazdı. Şöyle belli açılara zoom hareketleri de sese bağlasam felan, ne güzel olurdu. Çekim modlarının seçimi, beyaz ayarı, gölge ve güneş farkı için iso tercihlerini hiç konuşmuyorum, onları önceden planlamış oluyorum. Yoksa çekemiyorum . Bu arada  kazmanın yere sabit, hayatımızı garanti eden bir alet olduğu düşünülürse, bazı yerde fotoğrafı unutup anı içime çekmekle yetiniyor can derdi bu ya yola devam ediyorum.


Aslında ekstrem şartlar için tasarlanmış modeller var, düşme çarpma dayanımı olup su gecirmez olanlar. Hem de küçük boydalar. Öyle bir deneyimim olmadı ama geçtiğimiz yıllarda bir aksiyon kamera aldım. Kol saati gibi uzaktan kumandası da var. Kamerayı  istediğin yere bağla, her yere ve her açıya. Darbeye dayanıklı ve su geçirmez, lensinde biriken su ve karı temizleme görüntüleri var elimde bir sürü. Genel de kafaya kola bağlanır bu alet,  açısı da bir hayli geniş, 170 dereceye kadar görüyor. Ben onu kafa kol dışında , mekanı farklı açılardan görme merakımdan acayip yerlerime bağlayıp , ayağıma felan , öylece çekimler yaptım. En son kazmanın beni nasıl gördüğünü felan merak ettim , hatta düşüp durma anlarındaki görüş açısını ve o açıdan yaşanan olayları çektim, çok acayip şeyler çıktı. Ayağımdaki açıdan pek hoş görünmüyormuşum, yürüdüğüm bile belli olmuyor , bu aletle çekimleri video tercih ettim bugüne kadar ama fotografta çekebiliyor. Kameranın milyonlarca açı gerçekliği de ilginç bir konu, bazen sanki başka açı yokmuş gibi hep aynı yerden bakıp durur bulmuyormuyuz kendimizi, ne kadar rahatsız edici, statik bir durum, neyse ayağımdan kendime bakma denemesi farklı açı kavramını zihnimde bir hayli silinmez yaptı .


Dağ ile böyle özellikle kış ve kar bir araya geldiğinde çeksem mi , tırmansam mı zamanlarım oluyor bolca ama eğer ekip hem dağcı hem fotoğrafçıysa önce tırmanışı düşünsek de fotoğrafı da ihmal etmiyoruz.
 

 

Deniz Tokay

http://www.twitter.com/deniztokay

http://facebook.com/tokaydeniz




Tasarım: Studio Martin