Dünyayı Pedallamak
Deniz İren
|
“Siz mağaralarınızın ve kamp ateşlerinizin korunaklı sıcağına sığınırken, biz karanlığı seçtik”
- Mavi Alev’in Takipçileri, Onur Süer
Bu yazıda sizlere olağanüstü ve olağandışı bir insanı tanıtmak istiyorum: Mark Osborne. Mark bir bisiklet gezgini ve maceraperest. Kendisiyle 3. dünya turu denemesi sırasında karşılaştım ve vize işlemlerini halletmek üzere durakladığı Ankara’da onu evimde misafir ettim.
Mark’ın amacı Oxford, İngiltere’deki evinden başladığı dünya turunu bisikleti ile tamamlamak. Yol üstünde Yünanistan, Türkiye, Gürcistan, Azerbeycan, Türkmenistan, Tacikistan, Çin, Avustralya, Yeni Zellanda, Güney Amerika ve son olarak da Kuzey Amerika var. Şimdiden yolun 1800km’lik bölümünü katetmiş. Mark ikinci denemesinde Polatlı – Sivrihisar arasında kötü bir trafik kazası geçirmiş ve bacağını kırdığı için İngiltere’ye dönmek zorunda kalmış. Bu kaza sırasında bisikleti de kullanılmayacak hale gelmiş. İngiltere’de kaldığı son bir yılı iyileşmek, form kazanmak ve kendisine yeni bir bisiklet yaptırmak için kullanmış. MSKIII adını verdiği yeni bisikletindeki ekipman listesi ve yorumları kendi blogundaki özel bir sayfada da paylaşmış.
İlk bakışta Mark’ın bisikleti hiç de özel ve güzel görünmüyor. Zaten bir tur bisikleti olduğundan çok ağır. Kadro çelikten üretilmiş. Bisiklet, çantalar olmadan 21kg. Çantalarla beraber 60kg.ın üzerinde! Buna rağmen tur bisikleti tasarımı ve harika vites sistemi sürüşünü oldukça kolay kılıyor. Mark’ın bisikleti hakkındaki en kayda değer yorumu “O’nu bir tarafa yönelt, pedala bas ve git”. Gerçekten de yol dışında kullanımı da oldukça rahat MSKIII’ün.
Burada kaldığı ilk haftasonu Mark’ın Türkiye’den geçen rotasının Kapadokya’ya uğramadığını farkettim. Bu kadar yolu gelip peribacaları arasında bisiklete binememesi kötü olurdu. Bu yüzden Ateş’in panel vanına 5 bisikleti sıkıştırdık ve Kapadokya’ya gittik. Yağmur, dolu, çamur ve birtakım talihsiz kararlar sonucu sadece 33km’lik küçük bir tur atabildik. Yine de Mark’ın sonuçtan memnun kaldığını düşünüyorum.
Sonuç olarak sıradışı bir hafta geçirdim. Mark pek çok kişinin “imkansız” veya “delilik” olarak nitelendireceği bir hayat tarzına sahip. Geçtiğimiz hafta içinde bu hayat tarzını az da olsa izledim, hikayelerini dinledim. Biz masa başı çalışanları, sistemin köleleri için gerçek olmaktan çok uzak, bazılarına göre hoş bir rüya, bazılarına göre karanlık bir kabus bu hayat tarzı. Ben ise kendimi şöyle düşünürken yakalıyorum; Neden olmasın?
Bu yazıyı okuyanlara bir önerim olacak. Mark’ın blogunu takip edin. Sadece şu sayfayı ziyaret edin ve sağ taraftaki boşluğa eposta adresinizi girip “Sign me up!” butonuna basın. Böylelikle Mark’ın bu macerasına destek ve belli ölçüde ortak olacaksınız. Önümüzdeki 2 sene 8 ay boyunca yazdığı yazılardan anında haberdar olur, sabah yaka silktiğiniz işlerinize bir kahve molası verirken yaşama bambaşka bir perspektiften yaklaşan birinin küçük öykülerini okursunuz. Kim bilir belki de bu kabussu yaşamdan uzakta, kendi korunaklı limanlarınızda ne kadar mutlu olduğunuzu farkeder, sıradan da olsa kendi yaşamınızı kucaklarsınız.
Uydu, uydu, söyle bana Mark şu anda nerede?
Deniz İren