Alaska Ekspedisyonu
Haki Engin - 1 Temmuz - 7 Ağustos 2010
Uzun zamandır, Kuzey Amerika’nın en yüksek zirvesi Mc Kinnley’e(6194m.) gitmek ve Alaska yaban hayatını görebilmek arzusundaydım. İmkânım olursa Arktik Okyanusunun en kuzeyindeki Kuzey Buz Denizine kadar olan bölgeyi de görmek istiyordum.
Rehber ve lojistik ile ilgili araştırma sonrası uzun bir yolculuk beni bekliyordu. Frankfurt üzerinden New York’a, New York’tan Seattle’a, Seattle’dan Alaska eyaletinin başkenti Anchorage’a ulaştım.
Alaska Yarımadasının kuzeydoğusunda, Alpin Chugach Dağlarının alt kesimlerinde, kıyı şeridinde bir ova üzerine kurulu Anchorage’daki otelime yerleştim.
Rehber, önceden kararlaştırdığımız üzere ertesi sabah benimle otelde buluşuyor. Grubumuz,Kanada ve A.B.D.’li altı kişi ve tek Türk bendeniz, ilk olarak Alaska yolu üzerinde son derece etkileyici Matanuska Buzulu’na geliyoruz ilk olarak.
Rehber, yola çıkarken bizi yaban hayatındaki risklerle ilgili bilgilendiriyor. Özellikle boz ayılar, siyah ayılar,nadir de olsa kutup ayısı,vaşaklar,bizonlar ve geyik familyasından moose ve karibular ile karşılaşma ihtimalimiz oldukça yüksek.Böyle bir durumda nasıl davranmamız gerektiği ile ilgili detaylı bir brifing veriyor.Tabii ki biz onların yaşam alanına girdiğimiz için hayvanların yaşam alanına saygılı olmalıyız.
Hayallerini kurduğum Alaska’nın vahşi doğasının içindeyim nihayet. Yaşasınnn!!! Talkeetna Dağları’na doğru kilometrelerce uzanan ve Matanuska Nehri’ni besleyen buzul, Alaska’nın girilebilir en büyük buzulu.
Long Lake gölü kıyısında küçük bir gezinti yapıyoruz. Göl kıyısında Alaska’ya özgü sarı, mor, kırmızı, beyaz bahar çiçekleri fışkırıyor. Derin vadiler arasında kilometrelerce uzanan buzul üstünde yürüyüş yapmak istiyorum. Rehber, vahşi ayılar konusunda beni bir kez daha uyarıyor. Boz ayıların, balıkları özellikle de somonları çok sevdikleri herkesin malumu. Nehir ya da göl kıyısına somon avlamak için gelen birkaç boz ayıyla karşılaşmak an meselesi. Rehber ,gene de doğa sporcusu olduğum ve büyük bir heyecanla bölgeyi keşfetmek istediğimi bildiği için, benim iki veya üç kişilik grupla ayrı gitmeme izin veriyor.
Grubumuzdaki iki kişiyle birlikte buzul üzerinde yürüyüşe başlıyoruz. Hava sisli ve soğuk. Buzulda krampon takıp uzun bir rotada yürümeye devam ediyoruz. Devasa buzulun eriyen bölümüne kadar gidip gelmemiz üç saati buluyor. Dönüşte tünemiş iki tane iri balıkçı kartalını fotoğraflıyoruz. Şansımıza nehir yatağında ayıya rastlamadık.
Akşamüzeri çadırlarımızı Hatcher Pass Rekreasyon Alanı ve tarihi maden ocaklarının bulunduğu parkta, nehrin yakınına kurduk. Ayının hassas burnundan yiyeceklerimizi korumak için yiyecekleri kapalı aracın içinde muhafaza ettik. Bu tedbiri tüm ekspedisyon boyunca sürdürmemiz gerekti.
Kamp yerinde,kutup dairesinde gün uzun olduğundan geceyi yakalamak çok uzun zaman alıyor.
Kamp ateşinin etrafında otururken,ne yazık ki, dünyanın birçok farklı bölgesinde gözlemlediğim küresel ısınmanın etkilerine burada da şahit oldum. Milyonlarca yıldır var olan buzullar, son birkaç yılda hızla eriyip nehre dönüşmüş. Çadırları kurduğumuz alan, bu erimiş buzuldan geriye kalan nehrin yakınında.
Ertesi gün Alaska’nın en büyük milli parkı Wrangell St.Ellias’a gidiyoruz.Dünya mirası kabul edilen sit alanında Kuzey Amerika’nın en yüksek zirveleri olan dört büyük dağ; Chugach, St. Elias, Alaska ve Wrangell Dağları yükseliyor. Milli Park içinde, Alaska tarihindeki en eski ve en verimli altın ve bakır ocaklarının bulunduğu kasabalara, McCarthy and Kennicott’a, doğru yola çıkıyoruz.
Bir sonraki gün de erken saatlerde çok az kişinin görme imkânı bulabildiği Kennicott ve Root buzullarına gidiyoruz. İki gün buradayız. Dünyanın bu uzak diyarında, yaz mevsimi çok kısa sürüyor.Kanadalı bir arkadaşla yürüyüşe çıkıyoruz. Kramponlarımızı takıp kâh derin çökeltilerden, kah uçurum kenarlarından geçerek muhteşem buzulda toplam on bir saat yürüdük. Buradan ayrılmadan önce her iki buzulun birleştiği, devasa Stairway adlı donmuş şelalede de buzul tırmanışı yapma şansına sahip olduk .Buzul tırmanışı, yorucu ama bir o kadar da keyifli oldu.
Sadece yedi kişilik grubumuzla Alaska’nın kalbine yolculuğumuz devam ediyor. Valdez’e yakın kurduğumuz kampt,a ateşte barbekü somon yapıp sohbet ediyor, dağları, buzulları, denize akan küçük nehirleri seyrederek doğayı dinliyoruz. Önümüzdeki günlerin de keyifle geçmesini temenni ediyoruz birbirimize.
Ertesi gün,Chugach Dağlarının eteğindeki Valdez’e doğru kuzeyden güneye giden tek yol olan toprak yol üzerinden devam ediyoruz. Pasifiğin şirin kasabası Prudhoe Bay limanına borularla ulaştırılan petrol, bizim gittiğimiz bu yol üzerinden tankerlerle anakaraya taşınıyor.
Alaska’da 1898 yılında “Altına Hücum” sloganıyla talihini aramak için gelen binlerce kişi ile kasaba haline gelen Valdez,1970’lerin başında da “Petrole Hücum” diyerek inşa edilen boru hattıyla önem kazanmış. Yol üzerinde Kennicott’ta artık kapatılmış olan maden ocaklarına iki buçuk saat yürüyerek ulaşıyor ve bakir topraklarda yaşanan zorlu mücadeleye bir göz atıyoruz.
Alaska’nın “Küçük İsviçresi” olarak bilinen Valdez şehri, Chugah Dağları’nın eteğinde, nehirler, şelaleler, orman ve görkemli buzulları ile bir doğa harikası. Burada buzul tırmanışı, yürüyüş rotaları, okyanusta gelgit suları üzerinde kano yapma, kalkan ve somon balıkları avlama, yaban hayatını ve müthiş buzul manzaralarını gemi yolculuğu yaparak izleme gibi pek çok aktiviteye katılmak mümkün.
Gruptan Japon asıllı A.B.D.’li bir arkadaş ile yürüyerek yaban hayatının içine girmeye karar verdik. Valdez limanından bir patikaya dalarak endemik bitkilerin,farklı renkli çiçeklerin arasından yükselerek orman içinde yürüyüşe başladık.Birçok yerde karşımıza çıkan yaban mersini,boz ayıların en çok sevdiği yemişmiş.Yemişler,çiçekler derken orman içinde oldukça uzun zaman geçirmişiz.Yağmur başladı.Yüz metre ilerimizde iri cüsseli bir boz ayıyı fark edip susuyoruz.Ayı, oburca yemiş yiyor.Çok büyük bir tehlike!Kanın hızla beynime hücum ettiğini hissediyorum.Bu toprakları ve yaban hayatını görmeyi yıllardır çok istiyordum ama, bir ayı saldırısıyla hayatımın son bulması fikri kanımı donduruyor.Hemen kendimi topluyorum. Ekspedisyona başlarken yaban hayatı ile ilgili verilen eğitimde ne anlatılmıştı?”Ola ki bir ayıyla karşılaşırsanız asla gözlerinin içine bakmayın.”Üç beş adım gerimde duran Japon arkadaşa çeviriyorum başımı. İkimiz de kollarımızı kaldırıyor, başımızı olabildiğince yana çevirip “Go Bear!””Go bear!”,diye bağırarak geri geri adım atıyoruz. Göz ucuyla ayının bize baktığını kestirebiliyorum.500-600kiloluk dev bir ayı. Umursamaz bir tavırla fundalıkların arasına girip gözden kayboluyor. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama, kan ter içinde kalana kadar geri geri uzaklaşmaya devam ettik. Genelde ayılar, yavrularıyla birlikteyken ve yiyecek bulamayıp çok aç kaldıklarında insanlara saldırabiliyorlar.Alaska’nın uzun geçen kar ve buzul altındaki tayga ve tundrası, bahar ve yaz mevsiminde bölgedeki yaban hayvanlarına envai çeşit besin sunuyor. Birkaç adım ötemizde bizi gördüğü halde saldırgan davranışlar sergilemeyen ve bu genellemeye uygun hareket eden boz ayıya teşekkürlerimi sunuyorum. Adrenalin bombardımanına uğradık ve rotayı devam etmek yerine hızla geri döndük. Kamp yerine varınca başımıza gelenleri anlatıyoruz. Ekipte boz ayıyı ilk gören biz olduk.
Seyahatimizin altıncı günü Chugach Dağları’nın kıyısındaki Prince William Sound’ı boydan boya geçmek için feribota biniyoruz.Denizci ve kaşif Kaptan Cook, dünya seyahatlerinin üçüncü ve sonuncusunda keşfettiği bu bölgeye,krala saygılarını sunmak için kralın oğlunun adı olan Prince William Sound adını vermiş.
Orman ve buzulların okyanusa yansıması ile turkuaz rengindeki muhteşem suyun üstünde seyir alıyoruz. Kıyıya yakın denizaslanı kolonileri fark ediyoruz. Deniz kuşları ve bizimle yarışan yunuslar ile manzaranın tadını çıkarıyoruz. Kopan tonlarca buzul kütleleri, sağlı sollu yüzüyor ve dalgalara karışıyor.
Hope kasabasına kadar süren altı saatlik deniz yolculuğumuzda rehber, Valdez’in tüm dünya kamuoyunda duyulmasına sebep olan 1989 tarihli “Exxon Valdez Çevre Felaketi” ile ilgili bilgi veriyor. İnsan eliyle gerçekleşen en büyük çevre felaketlerinden biri olarak nitelendirilen kazada, Exxon Valdez isimli petrol tankerinden milyonlarca galon petrol, Bligh Ada Resifi açıklarında denize akmış, ve bölgedeki doğal yaşam da bundan yoğun bir şekilde olumsuz etkilenmiş. Deniz kuşlarından katil balinalara kadar pek çok türden hayvan ölmüş.
“Çevre felaketleri hiç olmasın.”, ümidi ile Ümit yani Hope Kasabasına ulaştık.
Sabah erken kalkıyoruz.1900’lü yılların başında “altına hücum” döneminden kalma ağaç evler arasından, orman içi patikalardan bütün gün yürüyüş yaptıktan sonra güneye doğru yola çıkıyoruz. Kenai Yarımadası’nda, Kenai Milli Parkı Yaban Hayatı Koruma Bölgesi’ne, Chugach Ormanı’na gideceğiz.
Chugach ve Kenai Dağları kale gibi etrafımızı çeviriyor. Nehir yakınında kamp çadırlarımızı kurduk. Şelaleler, orman, dağlar, yürüyüş rotaları ile yeryüzü cenneti. Haziran başı, buradan yola çıkan somon balıkları sürüler halinde Rus nehrine yüzüyor. Somonlarla dolup taşan Kenai Nehri’nde kayıkla belli bir ücret karşılığı somon balığı avlamama izin veriyorlar. Akşam yemeğimiz nehirden grupça avladığımız somon barbekü.
Ekspedisyonun onuncu günü Seward ve Kenai Fiyortlarına gidiyoruz;750 km2lik buz tarlasında ve okyanusta bol çeşit deniz yaban hayatı var. Kenai Fiyordunda kıyıyı takip eden patikadan dik tırmanarak Exit Buzuluna çıkıyorum. Oldukça yorucu bir tırmanış, ama değdi doğrusu. Tüm bölgeye hâkim manzarayı görüntülüyorum fotoğraf makinemle.
Bir sonraki gün kuzeye, Alaska’nın en yüksek McKinley zirvesinin bulunduğu Denali Milli Parkı’na geliyoruz. Üç gün buradayız.Bu kıtaya gelmekte beni en çok heyecanlandıran Kuzey Kutup Dairesi’ne çıkmak ve kıtanın en yüksek dağı Mc Kinnley’e tırmanabilmek idi.Ancak daha yedi sekiz sene öncesine kadar bu dağa tırmanma maliyeti toplam altı-yedi bin dolar civarındayken şimdi,yirmi bin doların üzerine çıkmış.Bu sebeple bu zirveyi gerçekleştiremeyeceğim ne yazık ki.
Denali Milli Parkı;yaban hayatı,koruma alanı ve milli park olmak üzere üç bölümden oluşuyor. Atı yüz elliden fazla çeşit çiçekli bitkinin bulunduğu Alaska’nın en ağaçsız bölgesindeyiz. Kuzey Kutup Dairesinde, oldukça uzun ve ağır geçen kış koşullarına dayanıklı bitkiler yaşayabiliyor burada sadece.
Tayga kır çiçekleri, söğüt,yaban mersini ve benzeri bitkiler, yedi-sekiz yüz metreden sonra yerini,tundra bodur ağaçlarına bırakıyor.Çayır hasırla kaplanmış gibi;kayalıkların orta yerlerine kadar uzanıyor.Alaska’ya özgü “unutma beni” çiçekleri kısa süren yaz mevsimini süslüyor.
Bahar ve yaz mevsimi, bölge hayvanlarının yıllık yiyeceklerini çok hızlı bir şekilde depolamakla uğraştıkları bir dönem.Yaban hayatı,hummalı bir koşuşturmaca içinde.Obruk kenarlarında otlayan Dall koyunları görüyoruz bol bol.Kuzey Amerika ren geyiği,karibu da bölgede en çok rastladığımız hayvanlardan.En az yirmili sürüler halindeler.Boynuzlarıyla gösteriş yapıyorlar.Kanada geyiği, geyik familyasının en iri üyesi.Diğerleri gibi sürüler halinde değiller.Buzağılar, söğüt ve çayırla beslenirken, anneleri yavrularını yakın takipte. Küçük memelilere de çok rastladık burada. Olabildiğince fotoğraflıyoruz.
Denali Parkında kurt, boz ayı, vaşak, sansar, yabani tavşan, sincap, kirpi, kunduz, dağ sıçanı dâhil otuz yedi çeşit memeli var. Göl kenarında somon avlayan boz ayıları fotoğraflama imkânımız da oluyor. Baykuşlar, altın kartallar, saksağan, atmaca ve şahin görebildiğimiz yırtıcı kuşlardan oldu.
Denali Milli Parkı içinde Kanadalı arkadaşla birlikte, rehberin iznini alarak civardaki birçok dağdan ikisine zirve yaptık keyifle. Hiçbir patikanın olmadığı doğaçlama çıktığımız zirvelerin tadını çıkardık.
Denali Milli Parkı’ndan sonra Kuzey Kutup Bölgesi seyahatimiz başlıyor. Kuzeye Alaska’nın Anchorage’dan sonra ikinci büyük şehri olan Fairbanks’a gidiyoruz. İlk olarak Chena Kaplıcalarına uğradık. Yüzyıllık kaplıcada kaya gölünde yüz beş dereceyi bulan termal sudan çıkan buhar, kuzey ışıklarıyla dans ediyor. Günlerce yürüdüğümüz Alaska topraklarında biraz gevşeyip dinlenmek için bundan daha iyi bir yer olamazdı kesinlikle!
Ertesi gün Kuzey kutup dairesine, araçla gidilebilecek en uzak noktaya gitmek için yola çıkıyoruz. Yukon nehrine giden tek geçitten, Asyalı mamutlara, misk öküzlerine ve Kuzey Amerika’nın ilk sakinlerine geçit veren yoldan şimdi de biz geçiyoruz.
White Mountains’ta bir süre duruyoruz. Buzul çağında bugünkü Alaska’yı Doğu Sibirya ile bağlayan 1600kmlik Bering Köprüsü ”Beringia”nın bulunduğu bölgeye geldik. Çevreyi dolaşıyorum. Akşamüzeri muazzam Yukon Nehri yakınında Brooks bölgesinde kamp kuruyoruz.
Sabah erken tek başına ormanın içine dalıyorum. Uzun saatler süren yürüyüşte kunduz ve tilki görüyorum.
Bir sonraki gün, Brooks Bölgesini geçtikten sonra ülkenin en büyük koruma alanı, efsanevi Arktik Yaban Hayatı Koruma Bölgesi sınırına çadırlarımızı kurduk. Hava hemen hemen hiç kararmıyor, en çok iki saat sürüyor alacakaranlık. Kuzeyden güneye 300km.lik bölgede gece yarısı güneşine kadar saatlerce yürüyüş yaptık. Tepeler, küçük göller, nehirler, küçük şelaleler arasından geçiyoruz. Tundra bitki örtüsü; fundalık, papirüsgiller ve karayosunları ile kaplı.
Sivrisinek de bu bölgenin hâkimi maalesef. Hiç aklıma gelmezdi; Sineksavar getirmediğime bin pişman oldum. Mutfak çadırında korunaksız yemek yemenin imkânı yok. Ben böyle saldırı görmedim. Tüm gece sivrisinek saldırılarına maruz kaldım. Yüzüm, ellerim şişti. Tahammül edemiyorum artık. Rehberin sivrisineklere karşı korumalı eski bir şapkası varmış. Bana veriyor da rahat ediyorum.
Ertesi sabah kuzey sahilleri boyunca giderken bariyer adalarını, lagünleri, nehir deltalarını görüyoruz. Sahil tundrası; kar kazları, deniz ördekleri, sahil kuşları, kuğular gibi pek çok göçmen kuşa yaşam alanı oluyor burası. Süslü alabalıklar ve kutup somonları nehirlerde sürüler halinde görülebiliyor.
Daha sonra, üç yüz milyon yıllık jeolojik oluşumla meydana gelmiş, yaban hayvanlarının iştahını açan inanılmaz büyüklükte tuz bataklığına geliyoruz. Dall koyun sürüleri tuzun tadını çıkarıyor. Biz de hiç batmayan güneşin altında kuzey kutup ışıklarının şafağında,akşam yemeğimizi yiyoruz.Modern hayattan uzakta bambaşka bir dünyada, kutup dairesindeyiz.
Son günümüzde Prudhoe Bay körfezine kadar gidiyoruz. Petrol ve doğal gaz rafinerilerini geziyoruz. Çok zor şartlarda çalışıyor buradaki insanlar.
Kamp yemeğinden, soğuk sandviçlerden bıkmıştık. Buradaki tesiste, çalışanların yemekhanesinde uzun bir süre sonra ilk defa sıcak ve envai çeşit açık büfe yemek yemenin tadını çıkarıyoruz.
Tesisten, modern yaşamdan uzaklaşıp tekrar nehir kıyısında Kuzey Kutup Dairesi’ndeki mütevazı çadırlarımıza geri dönüyoruz.
Sabah kampı toplayıp Alaska’nın en kuzeyindeki yerleşim alanı olan Barrow Kasabası’na uçakla gidiyoruz. Uçaktan, Arktik Okyanusu’nun kilometrelerce uzanan her tarafı donmuş Kuzey Kutup Dairesini uzaktan görebiliyoruz.Alaska ekspedisyonum burada sona eriyor.
Yeni rotamı, kutuplardan sıcaklara, Ekvatorun güneyindeki Tanzanya ve Kenya’ya çeviriyorum.
Haki ENGIN
Doğa Sporcusu ve Gezgin