Haziran 2007.
Erciyes dağı yaz tırmanışı. Zeminin baskın çoğunluğu çarşak. Kar yok ama buz var, çok sert, iz açılmıyor. Taşlardan ilerliyoruz. Ekip istekli. Gece dağ evinden başladık tırmanmaya, kamp yok. Uzun süredir uyumuyoruz. Az önce doğdu güneş. Alevden saçlarını yüzümüze vurdu. Hava açık. Gün sıcak olacak belli.
Şeytanın ağzında dinleniyoruz. Termoslarımızdan sıcak çaylarımızı yudumlayıp güç topluyoruz, bulantının önüne geçmek için kek, tuzlu bisküvi, elma atıştırıyorum. ‘Bol sıvı alın’ diyorum çocuklara. Birazdan da ‘Haydi büyük ekip, yol oturarak bitmez, devam!’ diyeceğim.. Öncesinde birkaç kare fotoğraf; zirve, sırt, ekip ve en son bu kare var filmime kaydettiğim.
Milisaniyeler arasında yukarıdan gelen bir rüzgar sesi.. a4 kağıdı büyüklüğünde bir kaya, objektifimin hemen üstünden geçiyor, ama beni sıyırmıyor, yalıyor sanki. Taşı görmedim, sadece hissettim hem de çok yakından!
Öncesinde fotoğrafta görünen Kübra ve Yağmur’un başlarının üzerinden geçti. Şanssız olsaydık kasklarımız ve biz Erciyes literatürüne girecektik. Moraller bozuldu, genç arkadaşlarım dolu gözlerle bana bakıyor, 5 dakika önceki istek kalmadı kimsede. Onların bu şekilde, bu moral bozukluğu ile ilk zirvelerini yapmalarını istemiyorum.
‘Gençler..’ diyorum, ‘..dağ bizi istemedi, hadi başka zamana, inelim hemen!’, itiraz eden yok.
Sağlamca iniyoruz aşağı ve ekliyoruz heybemize bir tecrübe daha. Dönüş yolunda attım çantaya kaya-taş bozması şeyi. Odamda duruyor şimdi ve zaman zaman teşekkür ediyorum ‘O’na 3 cm daha sağdan gittiği için!
Emir YÜKSEL
[email protected]